Dostlarımın Gözünden Ben #4. Bölüm

Dostlarımın Gözünden Ben

Ve artık Şebek'li günler başlamıştı. Her geçen gün Minik'i de Edi'yi de unutuyor gibi oluyordum. Yanımda kalan tek kişi sadece ve sadece artık Servet'ti. Başka da hiç kimsem kalmamıştı.

Edi öldükten sonra, kafesimde tek başıma kalmaya başladığımda Servet'in çoğu zaman benimle ilgili araştırmalar yaptığını görebiliyordum. Çünkü haklı olarak benim de ölmemden korkuyordu. Hatta bir ara bir kaç şey okuduktan sonra bana dönüp "seninle artık daha fazla vakit geçirmemiz gerekecek" dediğinde her şey daha net bir şekilde anlaşılmıştı. Benim tek başıma kalamadığımı, tek başıma kalmaktan tamamen nefret ettiğimi öğrenmişti.

Bu kadar şeyi öğrendikten sonra da artık nereye gitse beni de götürüyordu diyebilirim. Örneğin şimdiye kadar çıktığı tüm tatillere beni de götürmüştü, büyük ihtimalle bundan sonrakilerde de beni götürmeye devam edecek. Ben de her zamanki gibi tekrar tekrar mutlu olacağım.

Günler geçtikçe her şey daha iyiye gidiyordu artık. O gün de her şey olması gerektiği gibiydi ve benden mutlusu yoktu bu dünyada. Ağaçlarda öten kuşların seslerini de duyabiliyordum, onlar da mutlulardı. Ayrıca yeni doğmuş bir sürü yavru kuşun sesini de alabiliyordum. Çok geçmeden de Servet'in sesini de duymaya başlamıştım, bana sesleniyordu diğer odadan. Ben de öterek ona sesimi duyurmaya çalışıyordum, onu anlamış gibi. Bir de ne göreyim; Servet koşar adım yanıma geldi ve kafesimin kapısını açtı. Ben de o günün bana vermiş olduğu mutlulukla birlikte salonun bir köşesinden diğer bir köşesine uçmaya başladım. Servet'te de bende olan mutluluğun aynısını görebiliyordum. Belliydi o da bugün çok mutluydu. Bir ara yorgunluktan bitkin düşüp, dinlenmek için televizyonun üstünde durduğumda her şeyi anlamaya başlamıştım. Meğer Servet benimle ilgili araştırmalarının sonuna gelmiş ve benim neyi nasıl öğrenebileceğimi anlamıştı. İşte o günden sonra da günümüz artık her an bir şeyleri öğrenmek ile geçmişti. Hatta o günden sonra fark ettim de Servet bana artık "Merhaba" kelimesini öğretmekten de vazgeçmişti. Sanırım benim konuşamayacağımı sonunda anlamıştı. Ama yine de bana bir şeyleri öğretmekten vazgeçmiyordu. Artık öğrettiği şeyler herhangi bir kelime değildi ama ondan çok daha güzel şeylerdi.

Artık bana en sevdiğim oyunlar ile bir şeyleri öğretmeye çalışıyordu. Örneğin omuzunda durabileceğimi. Ve buna benzer diğer şeyleri. Bunun için de (benim daha iyi ve hızlı öğrenebilmem için) en sevdiğim şeyi "telefonu" kullanıyordu. Ne yalan söyleyeyim bu da beni daha çok mutlu ediyordu ve oyun oynamaya teşvik ediyordu.

Şebek'li günler her gün bu şekilde geçiyordu diyebilirim. Her an yeni şeyler öğreniyordum derken. Hiç olmadık bir anda karşımıza yeni şeyler çıkmaya başladı ve artık öğrenmekten çok yeni oyunlar keşif etmeye başladık.

Bir sonraki bölümde, Şebekli günlerin son bölümünde tekrar görüşmek üzere.

Bir önceki bölümlerin ve bundan sonraki tüm bölümlerin hepsini buradan takip edebilirsiniz.

Bu hikaye ile ilgili görüşlerinizi aşağıdaki yorum kutusundan gönderebilirsiniz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Dikkat! Konu ile ilgili özgürce yorumunuzu yazabilirsiniz fakat lütfen yazacağınız yorum konu ile alakalı, hakaret içermeyen ve düzgün bir Türkçe ile yazılmış olsun. Aksi takdirde yorumunuz "spam" olarak kabul edilecektir. İlginiz için teşekkür ederim.