Harekete Geçmenin Gücü - 2 | Belirsizliğin Adını Koydum

Harekete geçmek bize bir itki gücü verebilir, buna katılıyorum. Ancak harekete geçmek de bir güç gerektirir, bunu anlatmaya çalışıyorum.

Resim: pixabay.com

Altı ay kadar önce "Harekete Geçmenin Gücü Belirsizliğin Adını Koymaktan Gelir" başlıklı bir yazı yazmıştım. Kısaca hatırlatmam gerekirse, harekete geçmek için motivasyon aramak yerine belirsizliğin adını koyup yol almaya başlamanın öneminden bahsetmiştim. Ardından konuyla ilgili paylaşabileceğim verilerimin olduğunu söylemiştim ve bu topladığım veriler dahilinde anlatmak istediklerimi pekiştirecektim. Fakat altı aylık verilerin çok fazla anlam ifade etmeyeceğini düşünüp verilerimi bir yıla tamamlamaya karar verdim. Şu an okumakta olduğunuz bu yazıda ise düşüncelerimi tazelemek üzere bazı örneklerden yola çıkarak anlatımımı yinelemek ve bir tık güçlendirmek istiyorum.

Birçok yerde sizin de karşınıza çıkmıştır ya da kulağınıza çalınmıştır. Derler ki; "zor görünen işler de dahil olmak üzere her iş biz harekete geçtikten sonra kolaylaşır." Bir yere kadar doğru görünen bu cümlede bence bir eksiklik vardı. Çünkü biliyorum ki harekete geçmek her zaman yeterli olmuyordu. Hayatımızın herhangi bir anında körü körüne daldığımız işler de oluyor, bir anda kucağımızda bulduğumuz işler de... Bu konular üzerine harekete geçmeyi bırakın, bazen kıpırdayamıyoruz bile. Hatta bazen korkuyor, kızıyor ve bir noktadan sonra yapamayacağımızı düşünüp o işten kurtulmanın yollarını arıyoruz. İşte bu durumda ben belirsizliğin adını koymaktan bahsediyorum.

"Belirsizliğin adını koymak ne demek?" diye sorabilirsiniz. Aslında bunun ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz. İlk doğduğumuz andan itibaren yaptığımız şey bu. Belirsizlikleri gidermek. Bir şeyleri nitelemek, isimlendirmek, karşılaştırmak, benzetmek... Belirsizliği en aza indirmek. Bir şeyleri tanımlayabilmek. Ancak buraya bir not düşmek isterim ki; bu durumda demek istediğim şey asla ama asla "belirsiz olan şeylerden kaçınmak" değil! Birilerinin o şeyi tanımlamasını beklemek de değil. Aksine, gerekirse o şeyi ilk tanımlayan ve ismini koyan kişi olmaktan bahsediyorum. Çünkü bahsettiğim şeyler tamamen kendi algılarımız ve çevre düzenimizle ilgili, tabiri caizse "roket bilimi" değil.

Uzun lafın kısası demek istediğim şey şu; harekete geçmek bize bir itki gücü verebilir, buna katılıyorum. Ancak harekete geçmek de bir güç gerektirir, bunu anlatmaya çalışıyorum.

İlk kez bisiklet sürmeye çalıştığım zamanları hatırlıyorum mesela. Pedala basıp harekete geçtiğim anda o itki gücüne kavuşup yol alabilirdim. Ancak hep düşme eğilimindeydim. Korkuyordum. Pedalları çevirmem yetmiyordu. Sürekli birinin beni tutması gerekiyordu. Peki ama neden? Neden hep düşme eğilimindeydim? Öğrenmem gereken neler vardı, neyden korkuyordum? Pedala basıp harekete geçmem neden yeterli olmuyordu?

Elbette pedala basmam yeterli olamazdı. Korkuyordum çünkü birçok şeyi bilmiyordum. Düşme eğiliminde olmam da bu yüzdendi. Dışarıdan bana dokunan yardım ellerini sorabilirsiniz, onlar tıpkı motivasyon gibiydi. Bir yere kadar yardımcı olabilirlerdi. Ömür boyu o desteklerle bisiklet sürmem beklenemezdi.

Ben bunları anlatırken lütfen sizler de bir yandan önünüzdeki sınavları düşünün, okulunuzu bitirmeniz gerekiyordur belki ya da kurmak istediğiniz bir iş vardır bilmiyorum, belki de bir işe girmek veya işinizi değiştirmek için mülakatınız vardır geçmek zorunda olduğunuz... Sürmek istediğiniz "bisiklet" her ne ise artık...

Örneğimize devam edersek... Ben bisiklet sürmeyi nasıl öğrendim peki? Sonuç ne oldu? Doğrusunu söylemek gerekirse düşe kalka öğrendim. Yani sürekli harekete geçerek. Belirsizliğin adını koymadan. Önce çok hızlanıp bir yere çarptım, ondan sonra ne zaman yavaşlamam gerektiğini öğrendim. Toprak yolda tekerim kaydı yere yuvarlandım, çakıl taşlı yollarda daha dikkatli olmam gerektiğini öğrendim. Fren silgilerim eskiyip de fren tutamadığım zaman bisiklet parçaları hakkında bilgim olması gerektiğini öğrendim. İlk bisikletli kazamı yaptığımda da sağa sola dikkatli bakmam gerektiğini öğrendim...

Bu şekilde öğrendiklerim saymakla bitmez herhalde. Çocuktum. İleriye dönük analiz etmekten yoksundum. Çok doğaldı bu şekilde öğrenmem ancak her öğrenme sürecimi de bu şekilde devam ettiremem. Ömür boyu yap boz oynayamam. En azından bir yere kadar riski azaltmayı öğrenmeliydim. Sanırım öğrendim. Öğrenmekten ziyade keşfettim. Deneme sürecindeyim.

Şu an için harekete geçemediğim konularda yapmaya çalıştığım tek şey bu; belirsiz ve ucu açık görünen şeylerin adını koymaya çalışmak.

Yani harekete geçmek "bisikletin" pedalına basmaksa, ayağınızı kaldırıp o pedala basacak gücü bulmak da ayrı bir güç gerektiriyor. İşte o güç belirsizliğin adını koymaktan geliyor. Çünkü o pedala basacağınız an verdiğiniz karar ile aldığınız riskler doğru orantılıdır. Düşme riskinizi, bisikletin bozulma riskini, kendi sağlığınızı ve aklınıza gelen daha birçok olasılığa ait riski ne kadar azaltabilirseniz kat edeceğiniz yol da o kadar uzun, huzurlu ve rahat oluyor. Aynı zamanda o işi başarma ihtimaliniz artıyor. Esasen belirsiz durumları ortadan kaldırıp, riski yeterince azaltmışsanız o pedala basacak gücü artık aramıyor, tıpkı yürür gibi, konuşur gibi, o pedala direkt basıyorsunuz.

Yolunuz açık olsun!

Konu ile ilgili görüşlerinizi aşağıdaki yorum kutusundan paylaşabilirsiniz.

Yorumlar