Yerinde Olsam...

yerinde olsam
Yerinde olsam...

Çoğu zaman isteyerek, bazen de istemeden şöyle sözler dökülür ağzımızdan; "yerinde olsam...", "bak ben bu adamın/kadının yerinde olsam...", "senin yerinde olsam...", "yazarın yerinde olsam..." diye uzayıp gider bu "yerinde olsam" muhabbeti, uzayıp gider gitmesine de insanın aklına da takılı verir; bir kişi başka bir insanın yerinde olmak istediğinde gerçekten de o insanın yerinde olsa, bulunulan durumda kişi yerinde olduğu insandan daha farklı bir şey yapar mıydı?

Küçük bir olay kurgulayarak üzerine düşünelim...

Bulunduğumuz mekan alışveriş yapılabilen herhangi bir yer olsun ve ilgili yerin kasiyeri de "hantal"
biri olsun. Buna karşın ise kasadan ürün geçirip artık alışverişini tamamlamak isteyen uzunca bir sıra olsun. Siz de bu sırada bekleyen herhangi bir müşteri olun ve artık sıra beklemekten o kadar bıkmış durumdasınız ki içinizden şunları geçiriyorsunuz; "bu mekan sahibinin yerinde olsam kesin şu kasadaki elemanı kovar ve ayrıca şu reyonun da yarısını kaldırır bir kasa daha açardım..."

Tebrikler! Artık mekanın sahibi sizsiniz...

Şimdi önümüzde iki durum ve tek bir doğru var.

1- Mekan sahibinin yerine siz, siz olarak geçtiniz. Yani şu anki düşüncelerinizle o mekanın sahibi artık siz oldunuz.
2- Mekan sahibinin yerine mekan sahibi olarak geçtiniz. Yani mekan sahibinin düşünceleriyle o mekanın sahibi oldunuz.

Bu durumların her birini farklı farklı ele aldığınızda göreceksiniz ki birinci durumda mantık hatası vardır. Hata şudur; eğer ki siz sırada beklediğiniz zamanki düşüncelerinizle mekan sahibinin yerine geçmiş olsaydınız, o anda sırada bekleyen zaten siz olmazdınız.

İkinci duruma baktığımızda ise mantıken olması gereken şeyi, olması gereken durumu görüyoruz. Çünkü mekanın sahibi olabilmemiz için tamamen yerine geçtiğimiz kişinin hayat görüşü, okumaları ve düşünceleriyle onun yerine geçmeliyiz ki sırada bekleyen kişi olmayalım.

Fakat biz nedense "yerinde olsam..." cümlesini kurarken ilk durumu göz önüne alarak bu cümleyi kurarız. Hatalıysam lütfen düzeltin.

Burada durup nasıl düşündüğümüzü sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Konuyla ilgili olarak "benim düşüncelerim kime ait?" başlıklı yazımı okuyabilirsiniz. Orada da anlatmaya çalıştığım gibi "düşüncelerimiz sadece bize ait olmadığından" yukarıdaki iki durumdan birincisi gerçekleşemez.

Sonuca bağlayacak olursak... Bir kişinin yerinde olabilmemiz için sadece aynı anadan doğmayı bir köşeye bırakın, o kişiyle aynı okumaları ve aynı hayat görüşünü elde etmemiz gerekirdi. Ama düşünsenize ikiz kardeşler bile bunu beceremiyor ve aynı doğru/yanlışları kabul etmiyorken, bizler nasıl "aklen" bir kişinin yerinde olmaya çabalıyoruz ki?

Şimdi soruyorum sizlere; mekan sahibi oldunuz olmasına da sırada beklediğiniz andaki düşündüğünüz onca şeyi şimdi, mekan sahibi olduktan sonra da düşünebildiniz mi?

Yerinizde olsam konu üzerine düşünür ve ilgili görüşlerimi aşağıdaki yorum kutusundan paylaşırdım... Ve biliyor musunuz yerimde olsanız siz de benle aynı şeyi düşünürdünüz.

14.4.2019 tarihli bu yazıya 09.02.2020'de bir NOT:  Meğer benim bu yazım Ekim 1974'de (45 yıl önce) düşünülmüş ve makalesi yazılmış bir konunun çok küçük bir kısmıymış... Thomas Nagel'in "Yarasa Olmak Neye Benzer?" isimli makalesinin bazı yorumlarını ve alıntılarını okudum az önce. Umarım bir gün bizzat makalenin orijinalini de okuyabilirim.

Yorumlar