Benim Düşüncelerim Kime Ait?

benim düşüncelerim kime ait

Düşüncelerimizin saf bize, kendimize ait olmadıklarının farkında değilizdir çoğu zaman. Günlük konuşmalarımızda, selamlaşmalarımızda, sorularımızda ve sorunlara bulduğumuz cevaplarda çoğunlukla özgün bir düşüncemiz yoktur. Farkında değilizdir bunun. Ve sürekli yeni bir yer keşfetmişçesine ilginç gelir düşüncelerimiz bize ve karşımızdakilere.

Olgulardan başlayan ve veri, bilgi, düşünce yolunu izleyen bu süreci biraz hikayeleştirip tekrar şu soruyu sormak istiyorum: Benim düşüncelerim kime ait?

Doğduğum günden beri çevremde bulunan insanlar ile iletişimdeyim. Bugüne kadar çevremdeki insanlardan duyduğum her söz ve cümle bende birer veriye dönüştü ve bu veriler toplamında bazı bilgiler edinmeye başladım. Peki sadece bu mu? Hayır.

Doğada gördüğüm her türlü şeyden de ben veri toplamaya devam ettim. Üzerine bastığım toprak çeşitlerinden de, gördüğüm renklerden de, duyduğum seslerden, aldığım koku ve tatlardan da sürekli veriler topladım. Bunlar dışında okuduğum kitapları da hiçe sayamam. Ayrıca çevremde bulunmayan ve internet erişimi yoluyla dinlediğim ve gördüğüm kişileri de yok saymam mümkün değil. Bitti mi? Elbette hayır. Bu yüzden tanımlamamızı genellemek en mantıklısı;

"Beş duyu organımla algıladığım her olguya ait verileri diğer olgulardan da topladığım veriler ile karşılaştırıp, ilgili olgular arasında veya birbirinden farklı, zıt olgular arasında ilişkiler kurarak bilgi ediniyorum ve düşüncelerime giden bu süreci bir döngü halinde tekrar tekrar yaşayarak devam ediyorum."

Bunun sonucunda kendimi bir parazit gibi, sürekli tüketen biri olarak görmeye başlıyorum. Ve buna istinaden üretmeye başladığımda bir şeyi fark ediyorum. Aslında ürettiklerimin hiçbiri bana ait değil. Yazdığım ve söylediğim onca şiir, şarkı ve cümle... Hiçbiri bana ait değil.

O zaman söyler misiniz? Sözde kendimce ürettiğim, kendimce keşfettiğim, benim düşüncelerim kime ait?

Ve son olarak, bitirmeden önce bir şey deneyelim.

Doğuştan görme özürlü birine renkleri anlatmaya; doğuştan duyma özürlü birine de müziği ve sesleri anlatmaya çabalayalım. Yani demek istediğim şey şu; olguya ait verileri toplamamış bir kişiye, bir bilgi aktarımı yapmaya çalışalım. O kişiyi o konu hakkında düşündürmeye sevk edelim.

Ya da kendimizi görme özürlü bir bireyin yerine koyarak "turuncu bir portakal" düşünmeye çalışalım mesela.

Yorumlar

  1. Konuya çok güzel bir yerden yaklaşmışsın, teşekkürler. O halde bizler kendimiz bir şeyler üretmiyor, düşünmüyori sadece taklit ediyor ve iç güdüsel yaşıyoruz. Bu durumda İnsan, bir nevi evrimini tamamlayamamış hayvandır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında üretebiliyor ve düşünebiliyoruz ama düşündüğümüz ve ürettiğimiz şeylerin tamamı ama tamamı tükettiğimiz şeylerin ta kendisinden kaynaklanıyor. Kısaca bunu demek istiyorum diyebiliriz.

      Fakat nasıl ki sağlıklı yaşamak için sürekli sağlıklı beslenmemiz gerekiyorsa... Aynı şekilde ben de yazdığım yazıda, üretebilmek için sürekli sağlıklı tüketmemiz gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum. Ayrıca hiç tüketmediğimiz konular hakkında da üretim yapamıcağımızın altını özellikle yazımın sonunda çizmeye çalışıyorum.

      Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
  2. Gerçekten güzel bir yazı olmuş
    Benimde yeni yeni yazılarımı paylaştığım bir blogum var. Merak edip bakarsanız mutlu olurum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Dikkat! Konu ile ilgili özgürce yorumunuzu yazabilirsiniz fakat lütfen yazacağınız yorum konu ile alakalı, hakaret içermeyen ve düzgün bir Türkçe ile yazılmış olsun. Aksi takdirde yorumunuz "spam" olarak kabul edilecektir. İlginiz için teşekkür ederim.