Şaşırdıkça Anlatmak İsteriz Hepimiz


Gördüğüm, yaşadığım ve öğrendiğim her şeyi ben de hepimiz gibi anlatmak isterim. En çok da yakınımdakilere anlatma isteğim, onları da yaşantıma ve yaşadıklarıma tanık etme isteğim hepimizde olduğu kadar su götürmez bir gerçek. Ne demek istediğimi Doğan Cüceloğlu'nun bizzat tanık olduğu bir olaydan dinleyelim. Anlatmanın ve dinlemenin önemini biraz olsun farklı bir pencereden görmeyi deneyelim.

Doğan Cüceloğlu tanık olduğu olayı şöyle anlatıyor;

"Eşim Yıldız'la bir sabah boğazda kahvaltı yapmaya gittik. Arkam boğaza dönük bir şekilde oturuyorum. Sağ tarafımda bir kaç masa bir araya gelmiş... O sırada yeni bir çift geldi, çocukları da var dört, beş yaşlarında bir oğlan. Sağımdaki masadan bir ses, 'aa küçük Hakan geldi' dedi. Çocuğun annesi beni fark etti, merhabalaştık. Sonra onlar da sağımdaki masaya geçtiler ve oradakilerle selamlaştıkları tam o sırada meğer arkamdan bir gemi geçiyormuş. Hakan babasına dönüp, 'büyük gemi geçiyor' diye bağırdı. Babası o sırada arkadaşlarıyla konuşuyordu ve biraz sinirlenerek, 'tamam sus' dedi. Ama Hakan o kadar heyecanlıydı ki babasının sinirlendiğini filan fark etmedi ve annesine dönüp, 'büyük gemi geçiyor' dedi."

Cüceloğlu gözünün önünde gerçekleşen bu deneysel olayı merakla takip etmeye devam ediyor. Hakan'ın annesinin vereceği cevaba odaklanıyor. Kadın dönüp gemiye bakmadan ve hatta ağzını dahi açmadan "hım-hıh, hım-hıh" diyor ve kaldığı yerden sohbetine devam ediyor etmesine ama Hakan tekrar babasına dönüyor ve "Büyük Gemi Geçiyor" diyor. Baba, sohbetini kesip "Sana Sus Diyorum Sus" diyor fakat çocuk yine babanın öfkesinin farkına varmıyor. Çünkü, diyor Cüceloğlu, "çocuk o anda öyle bir keşif sürecinin içerisinde ki, ilk kez büyük gemilerin olduğu bir dünyaya gelmiş ve bu keşfine bir tanık arayışı içerisinde. Büyük gemi geçiyor."

Çocuk tekrar annesine dönüyor, "Büyük Gemi Geçiyor" diyor. Bu sefer anne, "öyle mi? öyle mi?" deyip yine gemiye bakmıyor. Bu sefer Doğan Cüceloğlu içi sıkılarak "bütün mesele eğitimdir" diyenleri düşünüyor içinden. "İşte bu anne-baba eğitimli, hatta adamın muhtemelen yüksek lisansı vardır... Peki biz eğitimden ne anlıyoruz? Eğitim, malumat yüklemek ve o malumata göre diploma vermek mi? Yoksa eğitim insan olmayı öğrenmek mi?" diye düşünüyor. Bir yandan aynı düşünce tohumlarını bizlerin de tarlalarına ekiyor. Bu anlatının tamamını aşağıda belirttiğim kaynaktan dinleyebilirsiniz.

Benim son söyleyeceğim şey ise şu;

Bizler de bu tür olayları hala yaşıyoruz. Cahil olduğumuz konularda Hakan gibi davranıyoruz. Heyecan duyuyoruz, anlatmak istiyoruz... Hakan ilk defa büyük gemili dünya ile tanışırken, bizler de ilk defa (şu sıralar gündemde olduğundan) örneğin (COVID-19) koronalı dünya ile karşılaşıyor ve anlamaya çalışıyoruz. Anlayabilmek için birilerine anlatmaya çabalıyor ve en az Hakan kadar heyecan duyarak okuduğumuz haberleri, sözde bazı bilimsel gerçekleri en yakınımızdakiler ile paylaşmaya çabalıyoruz. Şaşırdıkça en çok anlatan veya anlatmaya çalışan biz oluyoruz...

"Bugün otobüste... okulda... yolda... iş yerinde..." diye başlayan bir çok cümlemiz oluyor ve şaşırdıkça öğrendiğimizi, öğrendikçe anlatmak istediğimizi fark ediyoruz... Tabii çoğunlukla artıklarla besleniyoruz ama o ayrı bir konu...

Hal böyleyken, her birimizin anlattığı şeyler başkalarının tanık olmasını gerektiriyor diyebiliriz. Ve yine her birimizin bir kişiyi dinlerken tıpkı Hakan'ı dinler gibi dinlememiz gerekiyor da diyebiliriz. Ve son sözü Cüceloğlu'nun önerisine de bırakabiliriz.

"Nerede büyük gemi Hakan? Ne güzel gözüküyor değil mi arkadaşlar, Hakan'ın gösterdiği gemiye bakın!"

Kaynak:
Doğan Cüceloğlu - Sağlıklı Bir İletişim İçin: 6 Tanıklık Boyutu

Yorumlar